Türkiye’de 2002 Sonrası Dönemde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin Statüsüne Dair Tartışmalar

Prof. Dr. Ahmet Koç 2024-09-17

Türkiye’de 2002 Sonrası Dönemde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin Statüsüne Dair Tartışmalar

Din derslerinin statüsü, Cumhuriyet dönemi boyunca önemli bir tartışma mevzuu olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında örgün eğitimde zorunlu dersler arasında yer alan din dersleri, 1927 yılından itibaren öğretim programlarından kademeli olarak çıkarılmaya başlanmış ve son olarak; 1939’da köy ilkokulları programından da çıkarılarak ilk ve orta öğretim kurumlarından tamamen kaldırılmıştır. 1949 yılından itibaren ise programlarda ‘isteğe bağlı’ olarak yeniden yer almaya başlamış ve 1980 yılına kadar bazı farklı uygulamalarla bu şekilde devam etmiştir.1 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbe sonrasında din eğitimine dair birçok konunun yanı sıra, din derslerinin statüsü meselesi de yeniden gündeme gelmiştir. Böylece gerçekleştirilen uzun müzakerelerden sonra 1982 Anayasasının 24. Maddesiyle bu dersler, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” adıyla ilk ve ortaöğretimde okutulan zorunlu dersler arasına dâhil edilmiştir. Bu yeni statü, meseleye yeni bir boyut kazandırmış ve konuyla ilgili tartışmaları daha da artırmıştır.2 Söz konusu tartışmalar, ülkede yaşanan gelişmelerin yanında, ülke dışındaki bazı olaylardan da etkilenmiştir. Konuyla ilgili uluslararası gelişmelerin başında, 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılması hadisesi gelmektedir. Bu olaydan sonra dünya üzerinde dine, dolayısıyla din öğretimine yönelik ilgi artmıştır. Bu ilgi, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de yaşanan olayların akabinde en üst seviyeye ulaşmıştır. Böylece söz konusu dönemde geri planda kalan dini alan, yaşanan bu gelişmelerin etkisiyle ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda yeniden gündeme gelen din dersi tartışmalarında Avrupa Konseyi, UNESCO, AGİT gibi kuruluşlar konuya; insan hakları ve demokratik değerlere dayalı bir din öğretimi yapılması anlayışıyla yaklaşmıştır. Örneğin AGİT tarafından 2007 yılında yayımlanan “TOLEDO Kılavuz İlkeleri”, Avrupa Konseyi’nin aynı yıl yayımladığı “Dini Çeşitlilik ve Kültürlerarası Eğitim” kitabı, yine Avrupa Konseyi’nin 2008’de yayımladığı “Kültürlerarası Beyaz Kitap” isimli belge; din öğretimiyle ilgili bu vurgulara sahip önemli metinler olarak tebarüz etmiştir. 3 Meseleye dair uluslararası bu gelişmelerin yanı sıra, ulusal bazı etkenler de konuyla ilgili tartışmalarının seyrini etkilemiştir. Türkiye’nin AB’ye giriş süreci, bu etkenlerin başında gelmektedir. Söz konusu süreç, yukarıda tasvir edilen yeni din öğretimi anlayışlarının ülke içinde yoğun biçimde tartışılmasına yol açmıştır.4 Bu süreç ayrıca, Alevilik bağlamında AİHM nezdinde Türkiye aleyhine açılan davaların gelişimini hızlandırmıştır. İlgili davalarda 2007 ve 2014 yıllarında AİHM, Türkiye’deki din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin insan hakları açısından ele alınması ve geliştirilmesi yönünde kararlar vermiştir. 2007’den itibaren konuyla ilgili açılan davalarda Danıştay da AİHM’in izinden gitmiştir. 5 Bu davalar öte yandan, 2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilen Alevi Çalıştaylarına zemin oluşturmuştur. Bu tablo, 2002 sonrası dönemde teşebbüs edilen yeni anayasa hazırlama çalışmalarında; din kültürü ve ahlak bilgisi dersini düzenleyen mevcut Anayasa maddelerine bakışı da etkilemiştir.6 Konuyla ilgili tüm bu dış ve iç gelişmeler, 2002 sonrası dönemde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin statüsüne dair tartışmaların yoğunluğunu artırmış; neticede demokratik değerlere, insan haklarına ve farklı inançların tanınmasına dayanan bir din öğretimi düşüncesi vurgulanmıştır.7 Bu durum, zorunlu olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin statüsünün; söz konusu düşünce çerçevesinde yeniden tartışılmasına yol açmış ve bu dersin statüsüne dair farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak literatürde, konuyla ilgili tartışmaları inceleyen bağımsız bir çalışma yapılmamıştır. Literatürdeki çalışmalar, genellikle meseleyi başka konular üzerinden ele almıştır.8 Zira söz konusu çalışmalar, 2002 sonrası dönem çerçevesinde din eğitimine veya din kültürü ve ahlak bilgisi dersine odaklanarak; bu dersin statüsüne dolaylı olarak değinmiştir. Cumhuriyet döneminde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin statüsüne dair gerçekleştirilen tartışmaları merkeze alan bir çalışmada ise, konuyla ilgili tartışmalar 2000’li yılların başına kadar olan dönem çerçevesinde incelendiği için bu çalışma; bizim çalışmamızın ele aldığı 2002 sonrası döneme dair herhangi bir veriye yer vermemiştir. 9 Dolayısıyla bizim çalışmamızın konusu, literatürde daha önce ele alınmamıştır. Bu çalışmada, 2002 sonrası dönemde doğrudan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin statüsüne yönelik gerçekleştirilen tartışmalar ele alınıp değerlendirilmiştir. Çalışmada belgesel tarama yöntemi kullanılmıştır. Doküman metodu ve dokümantasyon olarak da adlandırılan bu yöntem, belge ve dokümanların sistemli bir şekilde incelenerek analiz edilmesine dayanmaktadır.10 Çalışma kapsamında incelenecek dokümanlar; ele alınan döneme ait kitap, makale, bildiri, tez, alan araştırmaları, çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan rapor ve yayınlar, Alevi Çalıştayları ve TBMM tutanaklarından oluşmaktadır. Çalışmada yazılı basın, doğrudan bir veri kaynağı olarak kullanılmamış, bunun yerine dönemin yazılı basını üzerinde yapılan bilimsel çalışma sonuçlarından yararlanılmıştır. 2002 sonrası dönemde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin statüsüyle ilgili gerçekleştirilen tartışmalar, esas olarak üç görüş etrafında cereyan etmiştir: 1. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi örgün eğitimde “zorunlu olmalı”, 2. “Seçmeli olmalı”, 3. “Hiç yer almamalı.” Çalışmanın bu aşamasında, söz konusu görüşler ve gerekçeleri detaylı olarak ortaya konulacak; daha sonra da meseleye ilişkin genel bir değerlendirme yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0